The Lady in The Van - Minibüsteki Kadın | Trliste 30 Günlük Serüven - Gün #10
Herkese selam.
Nasılsınız, umarım sağlığınız yerindedir. Ben de biraz garip hissediyorum, o yüzden aklıma gelen her şeyi yazıp saçmalamış olabilirim. 👻
Tüm hastalarımıza şifalar dilerim.. 🌸
Serüvende daha ne kadar ilerleyebilirim bilmiyorum. İlk tökezlememi bugün yaşadım diyebilirim. Kendimi sabah 8.30 dersine gitmek istemediğim zamanlarda buldum. Alarma uyanır ve o kısacık anda hızlı şekilde hesaplamalar yapardım; devamsızlık hakkım kaldı mı, önemli bir şey var mıydı, ödev vs de yoksa gitmeyeyim deyip yatardım tekrar. O zaman bu eylem çok tatlı gelirdi, mutlu hissederdim kendimi. Birkaç saat sonra uyandığımda ise pişman.
Yazmak istediğim çok şey var ama düşündüklerimi aktarmak zor geliyor. Biraz da kısıtlanmışlık hissi oluyor. Kitap okuma saatimden çaldığını fark ediyorum. Umarım aylık okuma serimde bahsedebilecek kadar bir şeyler olur elimde. Film ve dizi izleme saatim de azaldı. Geçen sene aynı ayda, günde iki üç filme bakmadan uyumazdım. Dönemsel değişiklikler oluyor demek ki.
İki gece önce açtığım film uyuttu beni. Çok durağan ilerliyordu. Fakat merak ettiğim için gün içinde tekrar baktım. Çift dikişti ama olsun, değerdi. @mehmetfix'in hazırladığı bu konuya da tam denk gelmişti
İzlediğiniz bir filmin size hissettirdiklerinden bahsedin bize.
6.7 IMDb puanlı, 2015 yapımı ve dilimize nedense Zoraki Komşu olarak çevrilmiş The Lady in The Van filmi, bence Minibüsteki Kadın olarak tanıtılsa daha güzel olurmuş. Tercih edilen isim romantik komedileri andırıyor. Başroldeki oyuncu Harry Potter'dan sevdiğim Profesör Minerva McGonogall olunca daha da ilgimi çekti. Maggie Smith büründüğü karakterleri oynamıyor, yaşıyor adeta.
"Büyük kısmı gerçek bir hikaye" notuyla başlıyordu. Kısaca konusuna değinmek gerekirse, huysuz bir berduş olan Bayan Shepherd, kendine ait minibüsle sokaklarda yaşamaktadır. Geçmişte işlediği bir suç nedeniyle polislerden kaçarak hayatını sürdürür. Evlerin önündeki sokağa park ettiği arabasının içinde kötü şartlarda kalmaktadır.
1970 yılında, Alan Bennett isimli oyun yazarı bir ev satın alır. O sırada sokakta farklı evlerin yanında konaklayan ve itilip kakılan yaşlı kadını görünce ona acıyıp garaj yolunda kısa süreliğine durmasını teklif eder. İşlerini yoluna koyup başka bir yere gidene kadar, en fazla birkaç ay. Fakat kadının on beş yıl kalacağını nereden bilebilirdi ki..
Yazar onunla tuhaf ama güçlü bir bağ kurar. Kendisi de çift karakterlidir. Biri sürekli yazarken diğeri hayatı yaşar. Bazen aralarında konuşup tartışırlar.
ve yazmak, kendi kendine konuşmaktır.
Biz aslında yazarın daktilosunda yazdığı satırları dinleriz. Betimlemeleri müthişti, ileride bahsederim. Müziklerini de çok sevdiğimi söyleyebilirim.
Nihayetinde bu hikâye kitaplaştırılır ve yazarı da filmin bir yerinde gerçekten görünür. İnternette araştırdığımda eserin dilimize çevrilmemiş olduğunu anladım. Keşke olsaydı, okumak isterdim. Belki orada, aldığı tüm minibüsleri neden sarı renge boyadığına dair bir şeyler bulabilirdim.
İşte film, on beş yıl aynı bahçe içinde yaşayan yakın ama birbirinden çok uzak olan bu iki insanın hikâyesini anlatıyor. İzlemek isteyenler varsa bundan sonrasını okumayabilirler çünkü düşüncelerimi ve bana hissettirdiklerini anlatırken spoiler verebilirim. 💁♀️
Film bir trafik kazası sahnesiyle başlıyor ama ekran karartılmış olduğu için bunu seslerden anlıyoruz sadece. Önümüzdeki perde kalkınca yeşil bir minibüsün hızla uzaklaşırken ardındaki polis arabasının onu takip ettiğini görürüz. Minibüsün camı çatlak ve kanlı olmasına rağmen hızlıca sürerek polisi bir şekilde atlatır Bayan Shepherd. Başına gelen o talihsiz olaydan sonra sürekli yer değiştirir. Arabasını sokabilecek güvenli bir yer arar. Evsiz gibi göründüğü için de kimse onun, evinin önüne park etmesini istemez. Pasaklı bir hali vardır çünkü ve eşyalarıyla etrafa yayıldığı için de kötü bir görüntü oluşturur.
-Etrafa çöp atıyor anne.
-Onlar eşyaları.
Mahallelerini bir cemiyet gibi görürler ve "evsizlere" yardım ediyormuş gibi anılmaktan hoşlanırlar. Vicdanları onun varlığı sayesinde temizlenirken kibarca yollamaya çalışmaktan da geri durmazlar.
İnsanlar böyledir. Hem manzaralarını kapatan her şeyden rahatsız olurlar hem de hiç öyle bir düşünceye sahip değilmiş gibi onunla övünürler. Bu sayede kendilerini yücelmiş sanırlar. Bazı apartmanların önündeki ağaçları sırf etrafı göremedikleri için kesen fakat dışarıda da kendilerini yeşilsever birisi olarak tanıtan ve bundan nemalanmaya çalışan insanlar gibi.
Kuzey Londra mahallesini mesken tutan ihtiyar, ufak tefek şeyler satarak geçimini sürdürür. Buna rağmen etraftan gelip geçenler tarafından dilencilikle itham edilir. Sosyal yardım da alır fakat kimseye teşekkür etmez. Kendisine iyilik yapıldığında yüzlerine dik dik bakar.
Hijyen sorunları da vardır ve minibüsün içi çok kötü kokar. Öyle ki gelip geçtiği yerlere bile sirayet eder o koku. Bir gün lavabosunu kullandıktan sonra derinlemesine temizlik yapmak zorunda kalır yazar. Islak gazete ve rutubetli kalmış bulaşık bezi kokusu gibi betimlemelerle biz izleyicilere durumun vehametini anlatarak hissettirir.
Bu arada yazarın annesi de hafıza kaybı yaşar ve bakımevine yatırılır. "Hayatımın ön ve arka kapısı iki kaçık yaşlı tarafından tutulmuş gibiydi." diyerek hayıflanır buna ve bu durumu başarısızlık olarak görür.
Belirtmeden geçemeyeceğim, onun ikizi gibi karşısında duran kendiyle konuşmaları çok hoşuma gitti. Biri diğerine akıl veriyor ve dert dinliyordu yeri geldikçe. Biri sürekli daktilo başında bir şeyler anlatırken diğeriyse dışarıdaki hayatını yaşıyordu. Genelde insan hikâyelerine yoğunlaşmıştı. Hatta bol bol malzeme veren annesini anlatıyordu çoğu zaman. Bu yüzden kendisine de kızmıyor değildi. Ona ait değil de başkalarının öykülerini anlattığı için değersiz görürdü ve biraz da suçlu.
Şimdi bir insanın neden böyle bir hayatı kendine reva gördüğüne değinelim. Hiç kimse yukarıda kısaca bahsettiğim gibi bir hayat yaşamak istemez elbette. Yaşlı kadını bu duruma getiren sebeplerden en önemlisi, yaşadığı kaza. Genç bir adamı öldürdüğüne inanır. O günden sonra hayatı iyice kötüye gitmeye başlar. Kendisini Tanrı'ya affettirmek için elinden geleni yapar. Kilisede pedere günah çıkartır, yaptıklarını anlatır ve af diler. Defalarca bu olay yaşandığı için peder de sıkılır, bağışlandığını ve artık bu olayı unutmasını ister.
Bağışlanma otobüs bileti gibi değildir, tarihi geçmez.
Yıllarca bu günah içini kemirip durur. Gencin mezarına gider, anma günlerine de katılır sürekli. Fakat bilmediği bir şey vardır, bunu ancak vefat ettiğinde anlayacaktır. Kazaya o sebep olmamıştır. Masumdur.
Bir de görünmeyen sebep vardır. Aslında çok iyi bir ailede, çok iyi şartlarda yetişmiştir. Piyano eğitimi alması için Fransa'ya gider ve anadili gibi Fransızca konuşur. Dünyanın tanıdığı ünlü bir piyanistten eğitim alır, konserler verir ve hatta ünlü televizyon kanalları bile bu gösteriyi yayınlar. Böyle şaşaalı bir geçmişe sahip olan Bayan Shepherd nasıl olur da tüm bunlardan uzak ve berbat bir hayatın içinde olur? Herhangi bir müzik duymaktan nefret etmesinin sebebi nedir?
Merak ediyorsanız söyleyeyim. Savaş döneminde ambulans şoförlüğü ve manastırda kısa süreliğine rahibelik yapar. İşte orada tüm müzik geçmişi ve hayatı elinden alınır. Müziğe karşı olumsuz yargılarla kirletilir zihni.
Bir gün manastırda piyano görür ve heyecanla en sevdiği eseri çalarken eğitmene yakalanır. Beyni yıkanır. Piyanonun 'şeytanın kapısı' olduğu söylenmiş ona. Buna inandırılmış. Ne hazin.. Böyle bir yetenek kötü insanların elinde yitip gitmiş.
Acaba onun başına gelenleri şu devirde yaşayan kimse yok mudur? Kendi inançları dışındaki her şeyi yasaklamak isteyen ve kirleten insanlar yok mudur? Bu sorunun cevabının 'yok' olmasını isterdim. Kendisine saygı duymayanlardan, başkalarına saygı göstermesini beklemekle hata ediyoruz galiba.
Sandalyesi asansörle yükseldi, berduş bir asaleti vardı. Terk edilmiş bir Nobel ödülü sahibi gibiydi, kirli yüzünde uysal bir tatmin duygusu hâkimdi. 🌸
Yaşlı kadının ölümünden sonra bu bilgileri öğrenen yazar, onunla ilgili bir kitap yazar. O artık yoktur ve bu hikâye bittiği için de üzgündür. Onu başta sevmezken sonra o kadar alışır ki "yazmam için bana geldi" der. Hatırasını herkese anlatır bu sayede.
Kendini yazdığın şeye katmasan bile bir şekilde içinde buluyorsun.
Filmin final sahnesinde evinin duvarına bir tabela koydurduğunu görürüz. Aslında şimdiye dek izlediklerimiz Alan Bennett'ın eserinde yazdıklarıymış. Çünkü o da son sahneyi seyretmeye gelmiş. Kendisini canlandıran Alex Jennings de hem dış görünüş olarak çok benziyor hem de karakterini çok iyi yansıtmıştı bize.
İyi ki tekrar izlemişim. Aranızda daha önceden seyredenlerimiz var mı, beğendiniz mi?
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim, umarım sizi sıkmamışımdır. 💐
Miss Shepherd sayfamda bulunsun istedim, arada gelip okur belki yıllar sonra yeniden izlerim.. 🥀
Miss M. T. Shepherd
"The Lady in The Van"
Lived Here
1974-1989
Post manually reviewed. 😊
thank you 🌻
Yay! 🤗
Your content has been boosted with Ecency Points, by @sudefteri.
Use Ecency daily to boost your growth on platform!
Support Ecency
Vote for new Proposal
Delegate HP and earn more
thanks @ecency team 🌳
Ho Ho Ho! @sudefteri, one of your Hive friends wishes you a Merry Christmas and asked us to give you a new badge!
The HiveBuzz team wish you a Merry Christmas!
May you have good health, abundance and everlasting joy in your life.
To find out who wanted you to receive this special gift, click here!
You can view your badges on your board and compare yourself to others in the Ranking
Check out our last posts:
İzlemedim ama izlenebilecek güze bir filme benziyor. Bu güzel tanıtım için çok teşekkür ederim arkadaşım 🥰
ben de sayfama uğradığın için teşekkür ederim arkadaşım 🌸
Biraz ilginç bir film.
İzlemeyi düşündüm ama beni kötü etkiler diye korktum. 😀
Hikaye ve olaylar çok karmaşık aslında o yüzden ilerleyen zamanlarda izlemeyi düşünebilirim. Serüvene devam etmen beni çok mutlu etti @sudefteri
kötü etkileyecek sahneler yok aslında, sen ki gerilim ve korku filmlerini izleyen birisin:)
sadece yavaş ilerleyen ve durağan bir film olduğu için sıkılabilirsin belki 🙂
teşekkür ederim 🌼
Evet haklısın ama nedenini bilmediğim bir şekilde yavaş ilerleyen filmleri beni etkiliyor...
Bence bu cümle bile saçmalamadığını kanıtlar.
Tabii ki. Ki değişim olmadan hayat devam etmez. O yüzden yeni şeyleri de kabul etmeye çalışıp yolumuza devam etmek kötü mü olur? Değişmeden, gelişmeden bir anlamı olur mu? Ben karşımda dilimden anlayan birini bulunca yine başladım soru sormaya kusura bakma lütfen.
Kapağı görür görmez "Ooo, hadi bakalım neymiş bu?" dedim. Çünkü geçen seferki kısa filmi de oldukça beğenmiştim.
Hayatımda bu kadar nokta atışı olabilecek çok az cümle gördüm.
Bu sırada aklımdan "😜 Bu benim için bir engel değil eheheh" diye geçiriyordum 😂
Trailer'dan sonra oldukça ilgi çekici geldi. Bu yüzden bu uyarını dikkate alarak ne yazık ki bu harika öneri ve fikirlerini okumayı bırakıp yarın veya en geç pazartesi izlemek üzere sana görüşmek üzere diyorum. Çünkü eminim izledikten sonra mutlaka gelip bir yorum daha bırakırım veya senin için de sakıncası yoksa bunun ile ilgili seni de etiketleyerek bir yazı yazabilirim.
Bu öneri için tekrar teşekkür ederim. Her seferinde harika önerilerinin olacağından hiç şaşırtmıyorsun ✨
aa lütfen devam et bildiğin gibi ve içinden geldiği gibi davranmaya.. yeter ki karşımda böyle bir muhatap olsun seve seve dinlerim, konuşurum 🙆♀️
değil mi 🤗
izlersen eğer buraya yorumla düşüncelerini paylaşırsan sevinirim tabii ki 🙏
bu çok güzel bir fikir, eğer yazarsan mutlaka okurum ve mutlu eder beni ✨
filmi umarım beğenirsin, biraz durağan ilerliyor sıkılmamanı temenni ediyorum 🤗
ve bu güzel dolu dolu yorumun için çok teşekkür ederim 🌼🌿