Le Otto Montagne (The Eight Mountains) | Sekiz Dağ - Pietro ve Bruno'nun Hikâyesi
Herkese selam. 🙋♀️
Nasılsınız, umarım her şey yolundadır. Bu aralar enerjim çok düşük, hiçbir şey yapmak gelmiyor içimden. Bu hâl uzun sürmesin, bir an önce geçip gitsin diye sevdiğim şeyleri yapmaya çalışıyorum. Yazmak gibi. Aklımda hiçbir şey yok şu an. Ne anlatacağımı bilemiyorum doğrusu. Yine de dinleyen birileri olur ümidiyle geldim galiba.
Son günlerde gözlerim ağrıyor, damlamı kullanıyorum, sağlığına kavuşur umarım. Havalar da o kadar değişken ki, hangi mevsimde kalmak istediğine karar veremiyor gibi. Bir bakıyorsunuz akşama dek güneş yüzünü göstermiyor, kasvet hâkim tüm şehre. Sonraki gün ayazdan elleriniz yüzünüz uyuşuyor, gece boyu incecik yağan karla kaplanıyor her yer ama birkaç gün sonra yazdan kalma bir günü yaşarken buluyorsunuz kendinizi. Ne yapmak ve ne olmak istediğine karar veremiyor sanki. O bile böyleyse bizim düşüncelerimiz çok normal o zaman. 🤷♀️
Madem üzerimdeki bu ataleti atmaya geldim, bari bir işe yarasın da bomboş bakmayayım ekrana. Fonda eşlik eden müziklerden anladığım kadarıyla bayağı vakit geçirmişim burada.
Geçen ay okuduğum ve etkisinden uzun süre çıkamadığım bir roman var, ondan bahsetmek isterim size. Paolo Cognetti imzalı Sekiz Dağ ile tanışma hikâyem şöyle oldu: Biliyorsunuz ki kitap vloglarına çokça bakıyorum. Yine böyle bir gündü, Ebru Aykaç, arkadaşı Ayşım Okudan'ı ziyaret ettiğinde her yıl yaptıkları gibi kitaplarını düzenlerken 'dızdıklıyor' ve ellerine geçen güzel eserleri hoş sohbet esnasında anlatıyorlardı. :)
O zaman ev sahibi bunun için, "en sevdiğim kitaplardan biri" deyince not ettiklerimin arasına ekleyiverdim. Birkaç gün sonra da sepetimde ve nihayet ellerimin arasında buldum. Arka kapakta yazdığına göre; 2017'de Premio Strega Ödülü'ne layık görülen, yine aynı yıl Fransa'da Medicis Etranger Ödülü'yle onurlandırılan Sekiz Dağ, otuzu aşkın dile çevrilen bir başyapıt olarak tanıtılıyordu. Yazarın hayatından da izler taşıyan bu roman filme de uyarlanmış ve 2022 Cannes Film Festivali Jüri Ödülü'nü kazanmış. Bitirdikten sonra seyretmek için sabırsızlandığımı gizlememe gerek yoktur sanıyorum. 🙆♀️
Pietro, ailesiyle birlikte Milano'da yaşayan yalnız bir çocuktur. Babası bir fabrikada kimyager, annesi de sağlık merkezinde çalışmaktadır. Yıllar geçtikçe birbirinden uzaklaşan çiftin tutkusu ise İtalya'nın dağlarıdır. Yaz tatillerini geçirmek için Grana köyünde bahçeli ve müstakil bir ev kiralarlar. Burayı çok severler. Pietro ilk başta oraya kendini ait hissedemeyip sıkılsa da oradaki tek çocuk olan Bruno ile tanışınca alışmaya başlar. Onunla çevreyi dolaşır, birçok macera yaşar. Sığır güden sarışın çocuk onu her yaz bekler. Pietro geldiğindeyse birlikte dağ çayırlarını arşınlar, terk edilmiş kulübeleri ve eski değirmenleri keşfe çıkarlar. Kendisini şehirdekinden bambaşka bir insan olarak bulur. Daha özgürdür.
Bu arada babası da birkaç haftalık yıllık izninde onlara katılır ve elindeki haritadaki tüm dağlara tırmanmak ister. Gittiği yolları işaretler. Hatta Pietro ve Bruno da ona bir gün eşlik eder. Hiçbir zaman erimeyen buzulları görmek ve zirvesine adım atmaktır niyetleri. Fakat Bruno bu atmosfere alışık olduğundan sorunsuz ilerlerken, oğlu yarı yolda fenalaşır. Babanın zirve hayali o gün ertelenir ve ertesi gün de şehre dönmek zorunda kalır.
Beni kaybediyormuşcasına hüzünlü gözlerle bakardı yüzüme. İki insan arasındaki sessizliğin gerçekten de bütün felaketlerin başlangıcı olduğuna inanıyordu. (sf 68)
Baba ve oğul hikâyesidir bu aynı zamanda. Birbirlerini yaşarken tanıyamayan insanlardan biridir onlar. Aile içinde çok az konuşan, göz temasından kaçınan ve sohbet etmeyen nice aile vardır ve var olmaya da devam ediyordur. Onların kitabı okumasını, filmi izlemesini isterdim.
Yıllarca bu geliş gidişler devam eder, ta ki o güne dek. Bruno'yu İtalya'daki okulda okutmak ve tüm masrafları üstlenmek isteyen anne - babanın bu taleplerini, çocuğun ailesine açmasıyla işler değişir. Önce bu teklife sıcak bakarlar çünkü öksüz bir çocuktur ve babası uzaklarda çalıştığı için dayısında kalır Bruno. Fakat Pietro içten içe istemez bunu. Kitapta sanki arkadaşının ait olduğu yerden koparılınca mutsuz olacağına inandığı için fikrini değiştirmeye çalışıyor gibidir. Fakat onu kıskandığı için istemez aslında. Babasının hayal ettiğindeki oğul figürünü bire bir karşılıyordur çünkü o. Güçlüdür, dağ tırmanışını sever ve burada anlatamayacak kadar çok meziyeti vardır. Onun gözünde Bruno bir 'dağlıdır' ve orada kalmalıdır. Köklerinden koparılmamalıdır. Kış boyu kendisini beklemeli, yazın onunla keyifli vakitler geçirecek bir arkadaş olmalıdır.
Ben bunu hissettim okurken ve izlerken. Belki başka biri bambaşka bir yorumda bulunabilir. Sonunda bu fikir bir kavgaya sebebiyet verir ve çocuğun babası gelip onu alır. Çalışması için uzaklara götürür, bu yüzden senelerce birbirini görmez iki çocuk. Yetişkin bir birey olduktan sonra yeniden karşılaşırlar. Başlarından birçok olay geçer. Küçük bir hamle yıllara mâl olmuştur. :/
Pietro, kayıp olan zamanlarda babasıyla Bruno'nun yaşadıklarını öğrendiğindeyse içinde bir şeyler değişmeye başlar. Onsuz tırmanılan dağların, haritadaki renkli izlerini gördükçe pişmanlık kaplar içini. Babası arkadaşına baba olmuştur, en gizli sırları birlikte paylaşmıştır ve dağlarda birçok hatıraya sahiptir. Kendisi bu sürede onlardan uzakta, dünyayı dolaşırken içinde hep o atamadığı eksiklik duygusunu da beraberinde taşımıştır.
Önemli bir olay sonucunda, kaybolan yılları telafi edip babasının adımlarını takip etmeyi ister Pietro.
Çocukluk, yetişkinlik, dostluk, insanın dünyadaki yerini bulması, baba-oğul ilişkileri gibi evrensel temaları lirik bir dille işleyen roman, sakin ama derin anlatıları sevenler için müthiş bir okuma deneyimi sunuyor.
(Arka Kapak)
Anlatmak istediklerimi kapakta görünce oradan alıntılamak istedim. Sakin, dingin bir okumaydı. Dinlendirici bir etkisi de vardı. Muhteşem atmosferi gözünüzde canlandırabiliyorsanız seveceğinizi düşünüyorum. Karlı dağları tırmanırken, kar fırtınasına yakalanırken, sobadaki odun ateşinin çıtırtılarında ısınmaya çalıştığı anlarda, şehrimde de kar yağmasını çok istemiştim. Bu sayede onlara eşlik edebilecek ve nefeslerini duyabilecektim. Çok şükür ki dileğim gerçekleşti de son bölümleri hayal ettiğim gibi okuyabildim.
Kitapta baba figürünün çocuklarla yaptığı felsefik konuşmalar hoşuma gitti. "Geçmiş, bir daha geçebilir mi?", "Geçmiş, hızla akan bu nehrin yukarısında mı yoksa aşağısında mı?", "Bu buzullar kaç yıl öncesinin suyunu sunuyor bize?" gibi sorulara Bruno ve Pietro cevap vermeye çalışsalar da ben de onların arasında buluyordum kendimi ve düşüncelere dalmış bir halde..
Buz, dağların bizim için sakladığı geçmiş kışların belleğidir. (sf 55)
Hayatını belgeselci olarak idame etmek için ailesinden ve dostlarından ayrılan Pietro, kendisini Nepal'de bulur. Tapınaklara benzettiği Himalayalar'a tırmanan dağcıların belgeselini çekmek için yolları arşınladıkça, aklına Grana'daki anıları geliyordu. Bruno ne yapıyordu acaba?
Katmandu'daki uzaktan bakınca bir merdiveni andıran pirinç tarlalarını anlattığı satırları okurken benim aklıma da birkaç ay önce orada bulunan arkadaşım Damla geldi. 🌼
Dağların ve o muhteşem doğanın kokusunu hissediyordum adeta. İçimden o dağ yürüyüşlerine eşlik etmek geçiyordu.
Neyse ki penceremden her baktığımda karşımdaki büyüleyici dağ manzarasını seyredebiliyordum. Bu çok büyük bir nimet bana göre. Zirvelerin karla kaplı, bazen de sislere bürünmüş halleri muazzam.
Ben de göç etmiştim; belli ki annemle babamdan, insanın gençliğinin belli bir noktasında, doğup büyüdüğü yere veda etmesi, olgunlaşmak için başka bir yere gitmesi gerektiği fikrini miras almıştım. (sf 103)
Everest'teki bir vadide, turistlerin yemesi için tavuk taşıyan yaşlı bir Nepal'li ile karşılaşır. Adam ona bir hikâye anlatır, kitabın ismi işte buna dayanıyor:
Biz dünyanın merkezinde Sumeru diye çok yüksek bir dağ olduğunu söyleriz. Sumeru'nun etrafında da sekiz dağ ve sekiz deniz bulunur. Bu, bizim için bütün dünya demektir. Ve şöyle deriz: "Kim daha çok bilir? Sekiz dağı gezen mi yoksa Sumeru Dağı'nın zirvesine ulaşan mı? (sf 174 - 175)
Filmdeki Pietro da tıpkı bu şekilde soruyordu arkadaşı Bruno'ya. Acaba cevabı neydi diye merak ediyor musunuz?
Babasından kalan harabeyi birlikte tamir ederken bazı şeyleri de onarırlar. Birbirlerini daha yakından tanırlar belki de. Artık büyümüş ve olgunlaşmışlardır. Hayat mücadelesini sürdürürken biz şehirlilerin "doğa" diyerek basitleştirdiği dağların, derelerin, değirmenlerin, otlakların, çayırların, buzulların ve gördükleri her şeyin bir anlamının olduğunu dile getiren Bruno doğru söylüyordur aslında. Onun gibi bütünleşemez hiç kimse. Karlı dağlar o, o da dağ olmuştur artık..
Bir yerin senin hikâyeni muhafaza etmesi. Her geri dönüşünde senin onu yeni baştan okuyabilmen. İnsanın hayatta ancak bir tane böyle dağı olabilirdi ve diğer bütün dağlar, ki buna Himalayalar da dahildi, onun yanında küçük birer tepe gibi kalırdı. (sf 236)
Kitaptan sonra Charlotte Vandermeersch & Felix van Groeningen çiftinin uyarladığı ve yönettiği, 2022 yapımı Le Otto Montagne filmini izlemek, okuduklarımın gözümün önünde canlanması gibiydi adeta. Özellikle atmosferi o kadar güzel ve büyüleyiciydi ki. Diyaloglar, konunun sıralaması ve işlenişi tamamen kitaptakine uygundu. Zaten senaryo üzerinde titizlikle çalışılmış, yazar da görev almış. Kendi hayatından da izler taşıdığı için yani otobiyografik yönü de olduğu için bu işi şansa bırakmak istememiş sanırım Paolo Cognetti.
Tek bir şeyin eksikliğini hissettim. Baba, küçük Bruno ve Pietro buzulların zirvesini görmeye giderken buzullardan nehre karışan suyun neresinin geçmiş veya gelecek olduğunu sorduğu kısım eklenmemişti. Bu biraz üzücüydü.
Gecenin bir yarısında seyrettiğim için mi yoksa her şey çok taze olduğundan mıdır nedir duygulandım. Oyuncular sayfalar arasındaki hisleri çok iyi yansıtmışlardı. Daha iyi ödülleri hak ediyorlardı bence. Ama her şekilde kitap daha iyiydi. Zaten iki buçuk saate nasıl sığdırabilirler ki.. 🙇♀️
Buraya kadar okuyan arkadaşlarım olursa çok teşekkür ederim. 💐
Siz filmi izlediniz mi, kitabı okudunuz mu veya yazarın başka bir eserini?
Ben Bıldırcın Karı'na başlayacağım. ❄️☃️
Yazarın orada kendi hikâyesine devam ettiğini öğrendim. Onun izini takip etme niyetindeyim. 🙆♀️
Yazı hoş olmuş elinize sağlık. Felix van Groeningen hayranı olarak filmi geçen aylarda izleyip büyülenmiştim. Ana karakterin hem çocukluk arkadaşıyla olan ilişkisi hem de müthiş dış geniş açı doğa &dağ sahnelerini (özellikle inşa ettikleri ahşap kulübe ev ve çevresi) izledikten sonra insanın şehirden kaçası geliyor. Bakalım, şimdi de kitabı alınacak listeme ekledim.
Filmi bu şekilde hayranlıkla anlatmanız çok hoş, ben de aynı fikirdeyim. Özellikle dağlarla çevrili doğa müthiş yansıtılmıştı, izleyenlerin üzerinde öyle yerlere gitme isteği uyandırıyordu.
Umarım kitabı da keyifle okursunuz, güzel yorumunuz için teşekkür ederim 🌸
@tipu curate 10
Upvoted 👌 (Mana: 0/56) Liquid rewards.
thanks tipu 🌳
çok teşekkür ederim @trliste ve @damla 🌼
Okumadım ve filminde sanırım izlemedim . Filmini izlemeden kitabı okumayı çok isterim. Büyük bir merak oluştu. Tanıtım için çok teşekkür ederim arkadaşım
Beğenmene sevindim arkadaşım, umarım okursun, izlersin ve seversin. Uğradığın için de teşekkür ederim 🌸
Öncelikle geçmiş olsun. Havalar bu aralar gerçekten çok garip bir sıcak bir soğuk. Haliyle hastalıklar da artıyor. Dikkat etmekte fayda var.
çok teşekkür ederim 🙏🌻
Bu aralar bir şeyler okumak da izlemek de beni çok yoruyor. Dün gece yeni bir diziye başladım. Ama 1 saatlik bir bölümden sonra mahvoldum desem yeridir. Bu aralar çok fazla mı maruz kaldım bilmiyorum ama öyle işte. Senin bahsettiklerin hakkında da pek bir fikrim yok. Ama aklımda bir köşeye not aldım, umarım unutmam 😂. Seni burada görmek her zaman mutlu edici 🌸.
aa az önce yazını okudum ve bu diziyi izlediğini söylemişsin, beğenmedin galiba:/
umarım bir gün denk gelirsin ve hoşuna gider 🤗
çok teşekkür ediyorum uğradığın için ve seni de buralarda görmek çok güzel 🌸